Bir dalganın özgürlüğüydü senin aradığın. İstediğin kadar yükselmek sulardan, istediğin hızda hareket edebilmek yetisine sahip olabilmek.İstediğin gibi köpürebilmek, istediğin gibi sakinleşmek; içinden geldiğince yaşamak suyunun serinliğini. O an canın ne kadar kıvrılmak istiyorsa o kadar kıvrılmak, bükülüp uzanmak kendi gölgende, kendi oluşturduğun çizgide. İstediğini boğmak varlığının içinde, istediğini yaşatmak sırtında sürükleyerek herhangi bir sahile. Bencil olabilmek adına aklına eseni yapabilmek.
Yok mudur bu bencillik hastalığının sonu? Bilmiyor musun; senin özgürlüğünü sınırının, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde sona erdiğini? Bilmez olur musun hiç? Biliyorsun da işine gelmiyor. Herhangi biri gibi olmanın rehavetini hatta tembelliğini yaşamak hoşuna gidiyor. Kendin gibi olmaktan duyduğun tedirginlik canını sıkıyor olmalı.
Dün akşam uğradığın sahilimdeki yosunları temizlemeye çalıştım bütün gece. Hoşuna mı gidiyor bu kadar çeri çöpü toplayıp sahilime vurmak. Geçmişin her dalından bir kıymık çıkarabilmek maharet mi sence? Geceler soğudu. Artık eskisi kadar da kuvvetli değilim ki. Eskiden sabaha kadar tüm sahilimi tertemiz ederdim; sabah ilk ışıklarıyla günün, tertemiz bir sahile vurabilesin diye. Artık içimden gelmiyor, içimden
gelse bile gücüm yetmiyor artık.
Geçenlerde iyi bir şeyler yapmışsın. Bir sürü deniz kaplumbağasını taşıyıp suya, yaşamalarını sağlamışsın. Ben o gece sahile gelemeyecek kadar yorgundum. Yatağımda sırt üstü bütün bir gece seni düşündüm. Ertesi sabah sahil tertemizdi. Kendi getirdiklerini kendin götürmüşsün bu sefer. Bensizlik yaramış sana. Kendin olmayı öğrenmek için bensiz kalman gerekiyormuş demek ki.
Bir iki gün önce kalbimin iskelesiyle senden bahsettik epeyce. Vura vura sularını; tahtadan ayaklarını çürüttüğün, neredeyse yıkılmak, buz gibi sulara gömülmek üzere olan iskelemle. O da bana bencilliğini anlattı durdu. Öyle yüksekten, öyle sert vurmuşsun ki son bir aydır, kalaslara her çarpışın yıkıma giden bir kırbaç gibiymiş. "Benden ne istiyor?" diye sordu. Bilmiyorum ki, bilmiyordum ki... Bırak onu benden bile ne istediğini hala anlayabilmiş değilim. Sadece bir bencillik
kokusu geliyor burnuma, güya özgürlük adına. Oysa ne vardı ki seni sıkan, bunaltan. Bazen rahatlık da batar insana. Hep daha fazlasını isterken var olanları da yitirirsin farkında olmadan. Dimyat'a pirinçe giderken evdeki bulgurdan da oluverirsin işte. Kendin gibi olmayı denemek yerine sana yapıştırılmaya, yafta edilmeye çalışılan kimlikleri benimser; bir süre sonra, aslında olmadığın bir hayal kahramanının kostümü içerisinde gezdiğini zannedersin. Aynaya baktığında dev görürsün kendini. Bir kabarsan tüm kum tanelerini bir saniyede boğabilecek
kocaman bir dalga.
Bir dalganın özgürlüğüydü senin aradığın. Şimdi özgürsün
işte.İstediğin sahile vurabileceğini sanıyorsun değil mi? Üzgünüm...
Dalgaları özgür zannederken rüzgarı hesaba katmadın...